Bizler
henüz yerleşip kendi yaşam alanlarımızı kurmak için faaliyetlerimize
başlamadan önce, zengin biyolojik çeşitliliğe sahip, canlılarla
cansızlar arasında doğal döngülerin halen süre geldiği yeryüzü
parçalarıdır yaşadığımız kentler aslında. Nüfus arttıkça bütünüyle
insani ihtiyaçlara odaklanarak şekillenen bu doğal alanlar, üzerinde
uyguladığımız baskı nedeniyle zamanla farklılaşarak kendi doğal
sisteminin dışında insanın yarattığı yapay bir sisteme dönüşmektedir.
Sağlıklı
işleyen ekosistemlerde güneşten alınan enerji bitkiler aracılığıyla
bütün canlılar tarafından kullanılır, doğanın işleyen döngüsel
faaliyetleri sayesinde su kaynakları beslenir, hava temizlenir, atıklar
ayrıştırılarak topraklar zenginleşir ve hastalıklar engellenir.
Kentleşmeyle birlikte doğanın düzenli işleyen mekanizmaları hızlı bir
müdahaleye maruz kalmaktadır. Yerleşim alanları, sanayi alanları,
yollar, parklar artıkça doğa üzerinde meydana gelen baskılar ve
bozulmalar ekosistemlerin işlevlerini de ortadan kaldırmaktadır. Bununla
birlikte temiz havaya, suya ve gıdaya olan ihtiyacımız artan nüfusa
bağlı olarak artmaya devam etmektedir.
Bugün
yaşadığımız kentlerde insanlar temel ihtiyaçları bakımından kenti
çevreleyen kırsal alanların sağlıklı ekolojik döngülerine bağımlıdır.
Tarım alanları, meralar, ormanlar, sulak alanlar, dağlar, kıyı ve
denizel alanlar gibi doğal alanlar kentler için yaşam destek
sistemleridir. Fakat kentlerde tüketilen enerji ihtiyacı ve ortaya
çıkarılan atıklar kenti çevreleyen ve besleyen doğa üzerinde ciddi
baskılar oluşturmaktadır. Kentin enerji ihtiyacını çözümlemek için
kurulan hidroelektrik ve termik santraller, çöpleri ve atıkları
depolamak için ayrılan büyük araziler, sanayi ve yerleşim yerlerinden
kaynaklanan atık sular gibi pek çok problem kentleri çevreleyen
ekosistemler için tehdit oluşturmaktadır.
Yine
kentlerde meydana getirdiğimiz yapay sistemlerden kaynaklanan çevresel
sorunlar insanları, kentin dışına doğru yeni ve daha sağlıklı yerleşim
alanları oluşturmaya yönlendirerek kenti çevreleyen kırsal alanlar ve
ekosistemler üzerinde yeni tahribatların meydana gelmesine neden
olmaktadır. Verimli tarım arazileri konutlaşmaya açılarak gıda üretimi
yapılabilecek alanlar daraltılmaktadır. Bu durum dar alanlardan kentin
ihtiyacını karşılamak için yoğun ürün alınmasını sağlayacak yöntemleri
zorlamaktadır.
Kentlerde
bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı bir yaşam sürmek ekosistemlerin
işlevlerinin korunmasına bağlıdır. Bu nedenle doğayla bütünleşmiş
kentler planlamak gerekir. Kent çevresinde yer alan kırsal alanların,
biyolojik çeşitliliğin ve doğal kaynakların korunması için önemli
düzeyde tedbir alınmalıdır. Kentlerde sürdürülen bütün faaliyetlerin
planlama, projelendirme ve uygulama aşamaları kentin ekolojik
değişimleri göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve ekolojik çözümlere
önem verilmelidir.
Yatırım
yapılan bir alanın biyolojik çeşitliliği ve ekosistemdeki rolü bütün
kentin sağlığı ve kalitesi bakımından değerlendirilmelidir. Çarpık
kentleşmeye, çevre kirliliği oluşturacak yatırımlara ve kent sağlığını
bozacak uygulamalara izin verilmemelidir.
Kentlerde
yaşayan insanların büyük çoğunluğu daha sağlıklı ve sakin kentlerde
yaşamayı doğayla iç içe olabilmeyi hayal etmektedir. Unutmamak gerekir
ki biz yerleşmeden ve yapısal değişimlere uğratmadan önce bütün kentler
doğanın bir parçasıydı. Kendimizi her şeyin üstünde değil ekosistemin
bir üyesi olarak kabul ederek, tüketmeden kirletmeden varlığımızı
sürdürürsek kentlerimizi sağlıklı ve yaşanabilir şekilde
planlayabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder