Maya takvimi bu yıl kıyametin kopacağına işaret etse de 2012 yılı yeryüzü kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için hararetli tartışmaların yapılacağı, dünyamızın korunması için ülkelerin en üst seviyede temsilcileri ile kararların alınacağı, ulaşılamayan hedeflerin yerine yeni hedeflerin konulacağı, stratejilerin belirleneceği ve yeni kalkınma modellerinin önerileceği bir yıl olacak.
Sanayileşme ve nüfus artışı ile birlikte kaynakların tüketildiği, doğal çevrenin tahrip edilerek kirletildiği, iklimlerin hissedilir şekilde değiştiği yönündeki farkındalıklar arttıkça aslında bu kıyamet senaryolarının çok fazla geriye gitmeden 70’li yıllarda da toplumları oldukça endişelendirdiği kesin.
Gerçek olan ise bilimsel bulguların her gün yeni bir çevre sorununu ortaya çıkarması, sorunun çözümüne katkı sağlayacak hedeflere ulaşmada yeterince başarılı olamamamız, dünyamızın yok oluşunu yavaşlatabilme kabiliyetimizin olduğu, fakat başarmak için çok daha fazla çaba göstermek zorunda olduğumuz gerçeği ile yüzleşmemizdir.
Çevre ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişki, ilk olarak Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1972 yılında Stockholm’de düzenlenen “İnsan ve Çevre” konferansında değerlendirildi. Sonrasında dünyadaki çevre ve kalkınma ilişkilerini gözden geçirmek ve geleceğin sahip olacağı kaynakları tüketmeden gelişmenin, kalkınma ile desteklenmesini sağlayıcı çalışmalara ışık tutmak amacıyla 1983 yılında BM tarafından “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu” kuruldu. Bu komisyon dünyada büyük yankı uyandıracak “Ortak Geleceğimiz (Our Common Future)” raporunu yayınladı. Raporda “mevcut gelişmeler çevre üzerinde öylesine önemli ve ciddi etkiler yapmaktadır ki uzun dönemde ekonomik kalkınma için kaynak kalmayacak ve dünyadaki hayatı destekleyen sistem büyük zarar görecektir, dolayısıyla uzun dönemde şimdiki gelişme trendi savunulamaz” denilerek özünde kaynakların verimli kullanılması ve çevreye duyarlı teknolojilerin uygulanması olan “sürdürülebilir kalkınma” çıkış noktası olarak gösterildi. Stockholm Konferansı’ndan 20 yıl sonra BM tarafından Haziran 1992’de Brezilya’nın Rio de Jenario kentinde hükümet ve devlet başkanlarının yanında sivil toplum kuruluşlarının da katılımı ile “Çevre ve Kalkınma Dünya Zirvesi” gerçekleştirildi. Konferansın görüşülen en önemli belgeleri Rio Deklerasyonu, Gündem 21, İklim Değişikliği Sözleşmesi ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi oldu. Konferansta ülkelerin onayına sunulan Gündem 21; çevre korumanın sosyal ve ekonomik boyutları, gelişme ve kaynakların korunması, çeşitli yaş ve gruptan bireylerin rollerinin artırılması, eylemlerin hayata geçirilmesi başlıkları altında stratejileri ortaya koydu.
Stockholm Konferansı’nın üzerinden 40 yıl Rio Konferansı’nın üzerinden ise tam 20 yıl geçti. Rio+20 Konferansı 2012 Haziran ayında yine Rio de Jenario’da düzenlenecek. İklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin yok oluşu devam ediyor, belirlenen hedeflerin büyük bir çoğunluğuna ulaşılamadı, çözülmesi planlanan sorunlara her geçen gün yenileri ekleniyor. Yaşanan bu olumsuzlukların yanı sıra, çevre sorunları karşısında artan sivil hareket, bilinçli toplumlar ve geliştirilen çevre dostu teknolojiler yeryüzü için umut ışığı olmaya devam ediyor. Artık ortak geleceğimiz için yeni bir kavram var: Yeşil (Green). Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı RIO+20’ye “Yeşil Ekonomi” , “Yeşil Şehirler” , “Yeşil İş Alanları”, “Yeşil Büyüme Politikaları” damgasını vuracak.
Bu yılın bir diğer önemli organizasyonu da Derneğimizin üyesi olduğu Dünya Koruma Birliği (IUCN) tarafından Eylül 2012’de Kore’nin Jeju kentinde düzenlenecek olan Dünya Koruma Kongresi. Bu yıl kongrenin teması “Doğa+”. Yaşamın her yönünün doğa ile bağlantılı düşünülmesi gerektiğine vurgu yapan tema kapsamında doğa+iklim, doğa+geçim, doğa+enerji, doğa+ekonomi IUCN Kongresi’nin ele alacağı konulardan sadece bazıları.
Yeşil 2012’nin yeryüzüne yeni bir başlangıç getirmesi dileklerimizle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder