![]() |
Sümala Manastırı, Trabzon |
İşte bu çeşitlilik, süreç ve döngüler var oluşumuzun temelidir. Ancak, ekosistemlerin ürettiği hizmetlerin ekonomik değerinin hiç farkında olmadan doğal sermayemizi hızla tüketiyoruz. Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan Binyıl Ekosistem Değerlendirmesi Raporu, yeryüzü ekosistemlerinin sağladığı hizmetlerin son 50 yılda yaklaşık %60’nın bozulduğunu belirtmektedir. Bilim insanları 2030 yılına kadar insan nüfusunun 8 milyar olacağını ve bunun sonucunda ise gıda, su ve enerji kaynaklarının dramatik bir şekilde azalacağını tahmin etmektedirler.
Yoğun tarımsal faaliyetler, şehirleşme, doğal kaynakların aşırı tüketilmesi, kirlilik, iklim değişikliği, istilacı yabancı türlerin yerli türler üzerindeki baskıları gibi birçok faktör doğal ekosistemleri bozmaktadır. Bir kez yıkıma uğrayan doğal sistemlerin yeniden yapılandırılması ise ekonomik olarak çok yüksek maliyetleri beraberinde getirmekte hatta bazı durumlarda bu yıkımın geriye dönüşü mümkün olamamaktadır. Son yıllarda yürütülen çalışmalar; 2000 yılında dünyada var olan doğal alanların %11’nin 2050 yılına kadar kaybedilebileceğini, mevcut tarım alanlarının neredeyse %40’nın yoğun tarımsal faaliyetler nedeniyle tehdit altında bulunduğunu, denizlerdeki mercan rezervlerinin %60’nın 2030 yılına kadar yok olabileceğini, Avrupa kıtasında %80’in üzerinde korunan habitatın tehdit altında olduğunu, insan aktiviteleri sonucunda türlerin yok olma hızının son 100 yılda en yüksek seviyeye ulaştığını göstermektedir.
Ekosistemleri içinde barındırdıkları süreç ve döngüleri hiç dikkate almadan yok etmek, ekonomik değerini ortaya çıkarıp hesaplamadan doğadan fayda sağlamaktan artık vazgeçmek zorundayız. Sanayileşirken, tarımsal reformlar yaparken, turizmimizi çeşitlendirirken, kentsel dönüşüm projeleri uygularken, enerji üretirken, evimizi yönetirken, tüketirken, beslenirken ne yaparsak yapalım artık ekosistemlerin fonksiyonlarını dikkate alan ve onların ekonomik değerinin bilincinde olarak hareket etmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder