Pages - Menu

21 Mayıs 2017

Yavru köpeklerde gençlik hastalığı

Kontes (önde) ve Hektor (arkada)
Özellikle yavru köpeklerde görülen gençlik hastalığı sizi de benim yaşadığım ve çok üzücü bir o kadar da meşakkatli çıkmaz bir yola sokabilir. O yüzden bu konuda tecrübelerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Sadece 1 ay içersinde google'dan taratıp o kadar çok makale okudum ki google tarafından girdiğim aynı sayfaları kaç kez ziyaret ettiğim uyarıları bile beni sürekli araştırma yapmaktan ve yeni birşeyler bulabilme umudumdan alıkoyamadı.
Gölbaşı'nda çalıştığım laboratuvarımızın geniş arazisinde hem bekçilik yapabilecek hem de sahiplenip bakalım diye köpek almaya karar verdik. Hayvanları çok seven biri olarak bu fikir beni çok mutlu etti. Kendi yerli çoban köpeği ırkımız olan Kangal alalım diye düşündük önce. Araştırma yaparken bir arkadaşım kendisinin köyde Akbaş cinsi köpekleri olduğunu ve yavrularını bize verebileceğini söyledi. Kış olduğu ve yavru köpekler için Gölbaşı çok soğuk olduğundan biraz bekledik. Sonunda yavruları sanırım 2 veya 3 aylıkken köyden aldık. Biri dişi biri erkek olan bu iki yavru maalesef çok bakımsız kalmışlardı. Çok zayıflardı, hatta getirirken arabaya alışık olmadıklarından kusmuşlardı ve midelerinden sadece saman çıkmıştı. Deri döküntüleri vardı. İnsanlara da alışık olmadıklarından özellikle dişisi son derece saldırgandı. Onları yerlerine koyduktan sonra adlarını Hektor ve Kontes koyduk. Bu arada onlara aşı yapabilecek veteriner araştırmaya başladık. 

Burada belki hata yaptık bilemiyorum. Ama internetten okuduğum aşıların da hayvanları hasta edebileceği endişesi ile önce biraz toparlanmaları gerektiğini düşündüm. Bir de getirirken çok sarsılmış ve kormuş olduklarından bize yakınlaşmalarını sağlamak akılcı geldi sanırım. Onlara yavru köpekler için olan besleyici mamalar alarak biraz toparlanmalarını sağlamaya sonra da aşılar için, bize çok yakın olduğunu tahmin ettiğim Gölbaşı hayvan barınağı ile irtibata geçmeye karar verdim.  

Gerçekten iyi yemeye ve biraz da canlanmaya başladılar. Beraber öğle tatillerinde arazide dolaşmaya başladık. Kontes hep biraz agresifti ama Hektor çok ağırbaşlı ve uysal bir köpekti. Onlara çok alıştım ve sanırım onlar da bana çok alıştılar. Hafta sonu da eşimle onları görmeye gittik. Bahçede dolaştık beraber. O kadar mutluydum ki...Veteriner kontrolü de sürekli aklımdaydı. Artık daha iyiler diye düşünüp barınakla irtibata geçmeyi planlıyordum. Sadece geleli 2 hafta olmuştu ki pazartesi işe geldiğimde ikisi de ishal olmuştu ve yemek yemiyorlardı.  Neye uğradığımı şaşırdım. 

Hemen Gölbaşı barınağından veteriner hekimlerin irtibat telefonlarını bulduk. Beni son derece dramatik bir uğraşın beklediğini bilmiyordum. Ama çok şanslıydım ki asla vazgeçmeyeceğimi bildiğim bu üzücü süreçde mesai arkadaşlarım, dostlarım ve eşim beni yalnız bırakmadılar. Maddi manevi yanımda destek oldular. Eğer başınıza gelirse emin olun buna çok ihtiyacınız olacak.

Bundan sonrasını tarihlerle anlatacağım çünkü yaşanılan herşey hastalığın ilerleme şekliyle aynı olacak.  Gençlik hastalığı safhalar halinde ilerleyen ölümcül bir viral hastalık. Bu nedenle virüs ölmüyor ve veteriner hekimler sadece bağışıklık sistemini güçlendirmek ve bakterilerin sebep olabileceği diğer hastalıklar ortaya çıkmasın diye uğraş veriyorlar. Bu virüsün adı Canine distember. Aslında bu kadar ölümcül bir hastalıktan korunmanın tek yolu son derece basitmiş. Yavru köpeklere 45 günlükken aşı yaptırmak.  

Gölbaşı barınağında veteriner hekimimiz Hektor'a serum veriyor
14 Şubatta bize gelen Kontes ve Hektor 27 Şubatta hastalanmışlardı. İshallerdi ve ishallerinde kan vardı. Veteriner hekim geldi. İç ve dış parazit ilaçlarını yaptılar. 28 Şubatta daha da kötüleşmişlerdi, kusuyorlardı ve çok halsizdiler. Tekrar barınağı aradık yeniden geldiler ve bu sefer de vitamin ve antibiyotik iğneleri yaptılar. Yaş konserve mama aldık. Eğer ertesi güne kadar yemezlerse barınağa götürüp serum takacaklarını söylediler. Ertesi gün yemek yememişlerdi. 1 Martta barına gittiler ve serum takıldı. Yanlarına gittiğimizde Kontes çok kötüydü. Kımıldamıyordu, ateşi de vardı. Hektor nispeten iyi görünüyordu. İçler acısıydı halleri. Başlarını okşayıp pozitif enerji vermeye çalıştım. Üzüntüden ne kadar pozitif olunabilirse tabii ki... O gece hiç uyuyamadım. Sonraki gecelerde de doğru dürüst uyuyamadığımı ve yemek bile yiyemediğimi de belirtmek isterim. Ertesi gün 2 Martta Kontes öldü. Hektor'un hayatta olmasıyla teselli bulmaya çalıştık. 3 Martta Hektor ayağa kalkıp yemek yemeğe başladı. Umutlanır gibi olmuştum. Ama okuduğum makalelerden hiçbir zaman tam olarak sevinemiyordum. 5 Marta kadar 2 adet polyglob immun serum ve 1 adet duphalyte serum uyguladılar. Bunlar bağışıklık sistemini güçlendirmek içinmiş. 

6 Martta Hektor'u geri getirdik. Korunaklı olsun üşümesin diye bahçeye koymadık. Bir depoya gazete kağıtları yayıp onu oraya koyduk. Her gün eldiven ve laboratuvar önlüğümü giyip yanına gitmeye başladım. 5 ml immunex şurubu ağzından verip ayrıca iyi beslensin diye de yaş konserve mamalarla takviye ediyordum. Çok kötü kokuyordu ama iyi gibi görünüyordu. Bu durum fazla uzun sürmedi. 9 Martta yeniden kanlı ishal başladı. Ne yapacağımı şaşırdım. Şok olmuştum. Cumartesi bakmaya gittiğimizde her yer batmıştı. Eşim benim sağlığımdan da endişelenmeye başladı. Çok yorgun ve üzgündüm. Barınağı arayıp onu 11 Martta tekrar barınağa götürdük. Yine antibiyotik ve vitamin iğneler yapıldı. 13 Martta yayına gittiğimde biraz iyi gibiydi. Beni görünce çok heyecanlandı ve sevindi. Patilerini omzuma koyup sanırım ona yardım etmeye çalıştığım için o da kendince teşekkür ediyordu. O kadar üzgündüm ve o kadar çaresiz hissediyordum ki ne yapacağımı şaşırmıştım. Onu geri aldım. Fakat işyerinde nasıl bakacaktım hasta bir köpeğe. İshali geçmemişti. Ertesi gün benim elimden daha fazlasının gelemeyeceğini, en azından veteriner hekimlerin yanında daha iyi olabileceğini düşünerek şartları çok iyi olmasa da onu barınağa geri gönderdim. Bu arada ona yatılı olarak bakabilecek üniversite veteniner kliniğini ve Belediye kliniklerini de aradım. Uygun bir yer bulamadım. İçim hiç rahat değildi. Çünkü eğer bu gençlik hastalığıysa ki belirtiler çok benziyordu, okuduğum kadarıyla bunun son evresi acılı bir sinirsel form olabilecekti. Ayrıca sıcak bir yerde durması gerekdiğini öğrenmiştim. Barınak soğuktu. Acılı son evreye gelirse hastalık, acı çekerek ölmesindense ötenazi mi uygulanmalıydı? Bilemiyordum. Kafam karmakarışık olmuştu. Barınakta ötenazi imkanı da yoktu zaten.

Ertesi gün 15 Martta bir arkadaşımın yardımlarıyla onu özel bir kliniğe götürdük. Veteriner hekim, vücudunun arka kısmında tik olduğunu bunun gençlik hastalığı belirtisi olduğunu ve yaşama şansının çok düşük olduğunu söyledi. Yaşarsa tiklerin hayat boyu devam edeceğini de söyledi. Böyle durumlarda ötenazi yapılması gerekir dedi. Bunu kabul edemezdik. Tedavide ise yine vitaminler ve antibiyotiklerle bağışıklık sistemini güçlendirmeye çalışacaklarını ve aşı yapacaklarını söylediler. Sonuç olarak klinikte tedavi başladı.

Bilimsel çalışmalar gençlik hastalığının safhalar halinde görüldüğünü söylüyor. Deri formu, sindirim formu, solunum formu ve sinirsel form. Bu formların sırayla olabileceğini veya beraber görülebileceğini, bu formlar arasında ise birer haftalık iyileşme evreleri görülebileceğini ifade ediyorlar.

İşte bu formları ve iyileşme evrelerinin hepsini görmüştük Hektor'da. Klinikte kaldığı sürece onu ziyarete gittim. Gittiğimde öksürüyordu. Sanırım bu da solunum formuydu. Biraz toparlayıp öksürüğü de azalınca 22 Martta ona karma aşı yaptılar. Aşıya 15 gün dayanırsa iyileşebileceğini söylüyordu oradaki veteriner hekimler. Bense biraz ümitlenip çoğunlukla da üzüntü içerisinde oluyordum. Bize onu almamızı söylediler. Sıcak bir yerde bakılması gerektiği için arkadaşım 2 Nisanda pazar günü onu alıp ofisine götürdü. Ben de pazartesi iş çıkışı bakmaya gidecektim. Ertesi gün sabah telefonum çaldığında nedense iyi bir haber alamayacağımdan o kadar emindim ki. Evet öyle olmuştu. Hektor da hastalıktan kurtulamamış gece ölmüştü.

Çok kısa sürede çok alışmıştım bu iki sevimli yavruya. Yaşadıklarımın ayrıntılarında aslında o kadar çok sıkıntı ve bir okadar da çabalama var ki, benim tek avuntum onları sonuna kadar bırakmadığımdan emin olabilmem. Elbette çok önemli tecrübeler var. Yine de eğer yavru köpek sahiplenecekseniz onları sokaktan veya barınaklardan sahiplenmelisiniz. Sadece 45 günlükken aşılarının yapıldığından emin olmalısınız. Ben de Gölbaşı hayvan barınağından yavru olmayan bir köpek sahiplenebileceğimizi ve laboratuvarımızın bahçesinde ona bakabileceğimizi düşünüyorum. Kontes'i ve Hektor'u da hep hatırlamaya devam edeceğim sanırım. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder